Prof. Dr. Tayfun Uzbay: Hastalığın yayılmasını durdurmanın bir yolu aşılamadır

Medikritik.com olarak, Üsküdar Üniversitesi Tıp Fakültesi /Dahili Tıp Bilimleri Bölümü ve Tıbbi Farmakoloji Ana Bilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Tayfun Uzbay ile Covid-19 sürecini, Covid-19 aşılarını, mRNA teknolojisini ve yerli aşı çalışmalarını konuştuk.

Bildiğiniz üzere son 1 yıldır tüm dünyayı her yönüyle etkileyen Covid-19 salgını ile mücadele içerisindeyiz. Sizce Covid-19 salgınının dünyaya bu kadar yayılmasındaki neden nedir, bu yayılmayı durdurmak için neler yapılabilir?

Bu bir virüs enfeksiyonu yani viral enfeksiyon. Dünyanın şanslı olduğu konu şuydu; biz bu pandemiye teknolojimizin daha iyi olduğu ve artık virüsleri de rahat tanılayabildiğimiz bir dönemde yakalandık. Bundan bir önceki İspanyol gribi pandemisinde; hastalığı biliyor ve öldürücü olduğunu görüyorlardı ama hastalığın nedeni ve etkeni bilinmiyordu. Çünkü 1914-1915’lerde bu salgın etkiliydi ancak biz virüsleri 1935’lerden sonra tanımaya başladık. Şu an yaşadığımız pandemide hastalığın etkeni yani kimlik kartı çok kısa sürede tüm dünya laboratuvarlarının elindeydi ve bu büyük bir avantajdı. Bu virüs influenza virüsü, damlacık enfeksiyonu ile influenza gibi yayılıyor, solunum yolu ile bulaşıyor. Mesela HIV kan yolu ile bulaştığı için ondan korunmak daha kolay ama solunum yoluyla bulaşan bir hastalıktan korunmak kolay değil ve bu yüzden tüm dünyada hızlı yayıldı. Bu nedenle izole olmak zorundayız.

“HASTALIĞIN YAYILMASINI DURDURMANIN BİR YOLU AŞILAMADIR”

Bu durumlarda enfeksiyonun kaynağını kurutabiliriz ki buna örnek kolera salgının bir kirli su kaynağı neden oluyordu ve kaynağı kapattığınızda hastalığı önlerdiniz. Ama şu an böyle bir durum yok, burada bizzat insan taşıyıcı ve insan sosyal bir varlık olarak birbiriyle iletişim içerisinde. Bu noktada geriye sadece hasta olan insanların hızlı tespit edilip izole edilmesi seçeneği kalıyor. Bu da bir yöntem ama o kadar çok yayıldı ki hangi birini tespit edeceğiz sorunu çıkıyor. Çok sayıda test yapılıyor, bulunanlar var ama bulunamayanlar da var ve hastalığın bu kadar yayılmasının sebebi bu.

İlk tespit edildiği yerde kimse dışarı çıkmasaydı kaynak orada kurtulabilirdi ama o noktayı geçtik. Çok fazla test yapsak da artık küresel bir salgına dönüşmesi etkiyi azaltıyor, yani o zaman geriye sadece koruyucu önlem kalıyor. Yani henüz hasta olmamış insanlara hastalığı tanıtarak o insanların immun mekanizmasını harekete geçirerek hastalıktan yani Covid-19 'dan korumak. Bunun bir yolu aşılamadır.

Covid-19’a yönelik yapılan aşı çalışmalarında kısa sürede önemli yol alındı. Sizin bu aşı çalışmalarına yönelik düşünceleriniz nelerdir, bu çalışılan aşılar insanlığa umut olabilecek mi?

Aşılama çok eskiden beri bilinmekte. Kuduz, Tetanos gibi çok öldürücü hastalıkları çiçek gibi yaygın salgınları ve kitlesel ölümlere sebep olan hastalıkları aşılarla hallettik. Bugün kızamık hastalığını pek konuşmuyoruz ama 17-18-19. Yüzyıllarda oldukça öldürücü bir hastalıktı ve kitlesel olarak çocukların ölümüne yol açıyordu. Kızamık aşısının bulunması ciddi şekilde çocuk ölümlerinin azalması ve insan ömrünün artmasına katkı sağlamıştır.

Covid-19 için 200 civarında kimlik belli olunca hızlıca aşı çalışmaları devam etti, bizim ülkemiz de dahil şuan 11 tane aşı adayı var ve bunlardan 2 tanesi insan çalışmalarına kadar gelmiş bulunmakta. Hatta bir tanesi faz-2 dediğimiz onaydan bir önceki faza kadar gelmiş durumda. Dünyada da 10 taneye kadar aşı ön plana çıktı, hızlı çalışmalar yürütüldü. Laboratuvarlar arasında çok iyi koordinasyonlar sağlandı ve bunun neticesinde farklı stratejilerle üretilmiş aşılar ortaya çıktı. Bizi en çok ilgilendiren iki tane aşı var. Bir tanesi Alman BioNTech ile Amerikan Pfizer şirketlerinin ortak geliştirdiği mRNA aşısı. Diğeri de Çin aşısı dediğimiz Çin'de Sinovac şirketi tarafından üretilen CoronaVac aşısı.

Peki, Covid-19 aşısı ile birlikte aşı teknikleri de tartışma konusu yarattı. Bize aşı tekniklerinden bahseder misiniz?

Çin aşısı ölü virüs teknolojisi ile inaktif teknoloji ile yapılan bir aşı ve en eski aşı yöntemi, bizim alışık olduğumuz bir yöntem. Burada hastalık etkenini tamamen etkisiz hale getiriyoruz öldürüp bir bütün olarak vücuda tanıtıyoruz onu ve buna karşılık antikor gelişiyor. mRNA aşısı ise; yeni ve dünyada ilk defa kullanılan bir teknoloji. Burada virüsün spike ya da mızrak proteini dediğimiz vücuda girdiğinde hücrelere giriş yaptığı, bağlandığı ve daha sonra çoğaldığı spike proteinleri var. Bu proteinlerin mRNA’larını bir kılıf içinde vücuda gönderip, tanıtıyoruz. Bu da etkili bir aşı olacak görünüyor. Bunun dışında başka aşı teknikleri de bulunuyor. Mesela Rus aşısının tekniği, Oxford Astrazeneca aşısı daha değişik teknikler içerir. Amerika’da kullanılacak olan Moderna aşısı yine mRNA Teknoloji ile üretilmekte olan bir aşıdır. Burada global olarak şunu söyleyebilirim; bütün bu aşılar şeffaf bir süreç içerisinde üretilmeye çalışılan çalışmalar. Zaten tarafsız gözlemciler var ve kademe kademe bütün çalışma aşamaları rapor edilmek zorunda, ilk raporlar alındı. Bu raporlar alındıktan sonra mRna aşısına FDA tarafından ilk onay verildi. Ancak bu onaylar acil kullanım onayı şeklinde verildi, sebebi çok daha geniş kitlelerde araştırma yapacak zaman olmamasıydı. Çünkü pandemi yayılıyor ve her gün insanlar hayatını kaybediyor. Çalışmalar belli bir seviyeye gelince etkililiği kanıtlandı. Çin aşısı, Rus aşısı, Oxford Astrazeneca aşısı veya mRNA aşıları arasında %70-%95 arasında değişen farklı etkinlik düzeyleri gösterildi. Yani bu yeterince antikor geliştiği ve aşı yapılan kişilerde %70-%95 arasında değişen oranda yüz güldürücü etkin şekilde antikorlar ortaya çıktı demek oluyor. İstenen %50 üstü olması ve en düşük %70 oranında koruyuculuk sağlayacak görünüyor. Bu nedenle acil kullanım onayını aldılar.

Uzun vadeli kullanım problemi Çin aşısına baktığımızda daha emniyetli görünüyor çünkü şu anda da Hepatit B ve Tetanoz aşısı gibi aynı teknik ile üretilen aşıları kullanıyoruz.

“HERHANGİ BİR ÇİP TAKMA SÖZ KONUSU DEĞİL”

mRNA teknolojisine dair insanları ‘Çip takacaklar’ diye galeyana getirenler oldu. Bu konuda sizin düşünceleriniz nelerdir?

mRNA yeni bir teknoloji. Bununla ilgili ‘Çip takılır mı, genetiğimiz değişir mi?’ şeklinde çeşitli spekülasyonlar yapıldı. Böyle şeyler beklemiyoruz. mRNA zaten vücudumuzda olan bir şey, birçok protein sentezinde DNA’nın oluşumunda... mRNA’lar mesajı ilettikten sonra kayboluyorlar. Buradaki mRNA'nın ileteceği de virüsün mızrak proteini tanıtmak ve bunu yaptıktan sonra kaybolacak. Buna karşı da antikor oluşacak. Genetik sistemlerde bir değişiklik olmaz, herhangi bir çip takma söz konusu değil. İnsanların cebinde akıllı telefon varsa, İnternet alışverişleri yapıyorsa yani sosyal medya ve kullandığı teknoloji ile takip ediliyor. Ama buradaki olayda bu söz konusu değil.

Bu yeni bir teknoloji ile üretilen aşı olduğu için öngörülmeyen reaksiyonlara ve nadir görülen yan etkilere karşı temkinli olup sıkı takip etmemiz lazım.

Bu pandemi süreci ve aşı üretiminde gelinen durum yerli aşı üretiminin ne kadar önemli olduğunu bizlere gösterdi. Siz ülkemizde yürütülen aşı çalışmalarını nasıl görüyorsunuz?

Aşı konusunda şuan hızla ilerlememiz sürpriz değil. Türkiye'nin Osmanlı zamanından gelen çok iyi bir aşı geçmişi vardır. Mesela Sultan Abdülhamid Han Pasteur’e teklif götürmüş, İstanbul’da çalışması için ama Pasteur’un laboratuvarından iki tane asistanı gelmiştir İstanbul’a ve daha sonra İstanbul’da aşı üretimine geçilmiştir. Bütün dünyada difteri tarif edilirken, biz bir yıl sonra difteri serumunu yapabilen bir ülkeydik ayrıca Çiçek aşısının temelleri Osmanlı’da ortaya çıkmıştır.

“HIFZISSIHHA GİBİ BİR KURUM OLSA ÇOK DAHA HIZLI HAREKET EDEBİLİRDİK”

Cumhuriyet Döneminde Hıfzıssıhha’yı kurduk. Hıfzıssıhha kurumumuz neden kapatıldı bunu oturup düşünmemiz lazım. Şuanda böyle bir kurum olsa çok daha hızlı hareket edebilirdik. Buna rağmen 11 farklı çalışma yapıldı, birçok üniversite birlikte farklı stratejilerle aşı üretmeye gayret etti. TÜBİTAK bu çalışmaları bir çatı altında birleştirdi ve devlet yönetiminde, devlet desteğiyle de çalışmalar devam ediyor. Mesela ilginç çalışmalar var bunların içinde, bildiğim kadarıyla bir üniversitemizde de mRNA teknolojisi ile çalışılıyor. Bu aşı çalışmalarının içinde canlı vektör aşıları var, inaktif virüs aşıları var. Boğaziçi Üniversitesinde ilginç bir çalışma var; aşılar genellikle +4 derece soğukluk zinciriyle muhafaza ediliyor. Boğaziçi Üniversitesi, soğuk zincire gerek kalmayacağı, oda ısısında aşının depolaması ve ulaşılabilmesi kolay bir aşı üzerinde çalışıyorlar. Bu aşılardan bir tanesi Faz 1 aşamasında, bir tanesi de faz 2 aşamasına geldi bildiğim kadarıyla, eğer Faz 2’de de başarılı olunursa, aşı aşağı yukarı yaz aylarının biraz öncesinde seri üretime de geçilebilir.

“SERİ ÜRETİM İÇİN TESİSLERİN HAZIRLIKLI OLMASI GEREKİR”

Burada hız kısıtlayıcı bir kaç faktör ortaya çıkabilir. Bunlardan bir tanesi aşıyı bulmaktan çok insanları aşıyı ulaştırmaktır. O yüzden seri üretim için tesislerin hazırlıklı olması gerekir. Milyonlarca doz aşı üretmek gerekir. İkincisi de daha ön alan aşılar var Çin aşısı olsun, mRNA aşısı olsun, Oxford Astrazeneca aşıları olsun... Bu aşılardan biri çok etkili bir koruma sağlarsa, o zaman başka aşılara çok gerek kalmayabilir. O çok etkili aşı üzerinden gidilerek tüm dünyada o aşılama programı kullanılabilir. O nedenle bu devam etmekte olan çalışmalar, fazla destek bulamayabilir. Bunları zaman içerisinde göreceğiz ama Türkiye’de de kısa süre içerisinde 11 farklı çalışmanın ortaya çıkması Türkiye’nin de aşı teknoloji konusunda alt yapısının iyi olduğunu gösterir.

aşı

 

MEDİKRİTİK.COM/ DİDEM DÜZ

Etiketler
Covid-19 aşısı
mRNA aşısı
covid-19
salgin
aşı tesisleri
Prof. Dr. Tayfun Uzbay