Sağlık çalışanlarının yaşadıkları sorunlar nelerdir?

Birçok sektörde olduğu gibi sağlık sektöründe çalışanlar da farklı yasalara tabidirler, farklı statülere, farklı haklara sahiptirler. Oysa yasaları, hakları farklı olan meslektaşların önemli kısmı aynı işi yapar, aynı iş yoğunluğunu yaşar, çoğu zaman aynı risklerle karşılaşır ve tamamı aynı hizmetin parçasıdır. Peki, sağlık çalışanlarının yaşadıkları sorunlar nelerdir?

Okuyacağınız notlar, sağlık alanında örgütlü olan farklı işçi ve memur sendikalarına aittir. Türk-İş, Hak-İş, DİSK, Memur-Sen, Türkiye Kamu-Sen, Birleşik Kamu-İş ve KESK’e bağlı sağlık sendikalarına.

“Nasıl değerlendiriyorlar” diye kıyasladım. Farklılıklarına rağmen, işkoluna dair her görüşleri uyuşmasa da çalışma koşullarına dair tespitleri neredeyse aynıydı.  Eleştirdikleri noktalar, hatta önerileri bile aynıydı. “Neydi gözlemleri” diye inceleyince, aleniyet kazanmış sorunları kimsenin görmezden gelemediğini anladım.

Özellikle çalışanlar bakımından durum şöyle:

Sağlık Bakanlığına bağlı hastane ve hizmet merkezlerinde çalışan işçi sayısı 162 bindir. Bunların 152 bini 2 Nisan 2018’de 696 sayılı KHK kapsamına alınmış, 30 bini hala farklı işkollarında görünen 162 bin işçi.

Hastanenin her biriminde görev yapıyorlar. Bir hastanın hastaneye adım attığı andan başlayarak, hastaneden çıkıncaya kadarki tüm aşamalarda karşılaştığı, destek istediğidir.

Hasta ilk başta hastanenin ve hastanın güvenliğini sağlayan güvenlik görevlisi ile karşılaşır.

Sonra kayıt bölümündeki işçi, tıbbi sekreter de deniyor.

Acil servisten giriş yaptı ise orada da işçiler karşılar önce.

Ardından acilde ya da poliklinikte muayene olurken…

hastanın yatması gerekiyorsa eğer, odasını hazırlayan, temizliğini, bakımını yapandır.

Röntgen çekilecekse radyoloji teknisyeni, kanı alınacaksa laboranttır.

Hastanın ve personelin yemeğini hazırlayan, dağıtandır.

Çoğu zaman verileri girendir, bilişim sistemi uzmanıdır.

Ameliyat olacak hastayı ameliyata hazırlayandır.

Doktorun, hemşirenin odasını, koridoru, asansörü, hastane bahçesine kadar temizleyendir. Hastanenin, hastanın sağlığının baş sorumlusudur.

Her safhada, ebe, hemşire ya da doktor ile idareci çalışandır. Hastanenin, hasta bakım ve tedavi zincirinin çoğu halkalarıdır onlar.

O halde zincirin bu vazgeçilmez halkaları, sistemin ana unsurlarından işçiler, hak ettikleri değeri görmekte midir?

Ağır mı geldi soru? O halde biraz hafifletelim şöyle diyelim; hastane hizmetinin yarattığı değerden bunlara da pay verilmekte midir?

DÖNER SERMAYE İNSAN SAĞLIĞI İLE BAĞDAŞMAYAN BİR UYGULAMA

Hastanelerde döner sermaye uygulaması uygulanmaktadır. İnsan sağlığı ile bağdaşmayan bir uygulama. Tıpkı performans uygulaması gibi çöpe gitmesi gereken bir çağ dışılık.

Madem uyguluyorsun, eşit uygula, değil mi? Yani bütün personele dağıt.

Oysa personelin bir kısmı, zerresini dahi alamamıştır bugüne kadar.

Kimler, diye sormayın! İşçiler elbette. Üvey evlat muamelesi görmektedirler bu konuda.

Bakanlık, virüse karşı hayatını ortaya koyarak mücadele eden “sağlık çalışanlarına, 1 Mart 2020’den başlamak üzere 3 ay boyunca ek ödemelerin tavandan yatırılacağını” açıkladı.

Sonra görüldü ki sadece 657 sayılı yasa kapsamında çalışanlara, memurlara veriliyor.

Ya işçilere? Onlara yine yok. Onlar yine üvey evlat.

Onlar virüse karşı canlarını ortaya koymadı mı? Onlar da insanüstü gayretle çalışmadı mı?

Sahi memurlar virüsle savaşırken, işçiler hastaneden mi kaçtı yoksa? Öyleyse söyleyin bilelim.

Böyle bir durum yoksa o halde neden üvey evlatlık?

Bu nasıl anlayıştır? Bu nasıl bir hakkaniyet?

Özel hastanelerde oldu deseler şaşırtıcı olmaz ama devlet hastanesinde Sağlık Bakanlığına bağlı idarelerde personele farklı davranmak, birine üvey evlat muamelesi yapmak olacak iş değildir.

Şefkat, tarafsızlık ve eşitlik kavramları, sıra işçiye gelince çöpe mi atılıyor?

Bu nasıl idareciliktir?

 

 

MEHMET AKKAYA/AYDINLIK

Etiketler
sağlık çalışanlarının yaşadıkları sorunlar