'Kara Kutu’nun tüm telif hakları size helal olsun Soner Bey!

Naçizane Soner Yalçın'a hatırlatacaklarım var. Tıbbın aynı zamanda bir sosyal bilim olduğunu kabul ediyorum ancak bilim olmadan sosyal olmak bizim Kars-Kafkas göçmenlerinin söylediği bir sözü hatırlatıyor bana. Şöyle der Karslılar: “Cin olmadan adam çarpir”. Kitaplardan okuyarak birdenbire kendisini tıbba hâkim olduğunu düşünüp kitap yazan gazetecilerin çıkardığı kitaplar da kanallara çıkıp konuşmaları da bu muhteşem sözle hayli uygun.

Oysa bir hekimin sağlık sistemini analizi ve eleştirisi ile bir gazetecinin eleştirisi arasında farklılık olacağını bilmek ve herkese hakkını vermek gerekmez mi? Ya da gelin arkadaşlar gerçek mücadele için siz işin klinik yönünü tartışın; sağlık ekonomisti görüş bildirsin; ben de ilgi çekmek içinde araya biraz ajitasyon katayım demek gerekmez mi? Gerekmediğini düşündüğünüzde sizin Veterinerlik Fakültesine dekan atanan ilahiyatçıdan ne farkınız kalır ki? Yine Karslıların dediği gibi el eli yıkar, el de döner yüzü yıkar: maksat temizlikse bir işbirliği bir organizasyon gerekir ki sistem arınsın.

Ancak Soner beyin, Kara Kutu’sunu bilim ve mücadele için paylaşmaya niyeti yok. Muhatap aldığı tek kişi kendisi gibi meşhur Canan Karatay! Hem zengin, hem meşhur olup fakirlerin haklarını koruyan devrimci bir mikro grupla koca bir sağlık pazarına karşı mücadele! Tatlı mücadele bu olsa gerek! Canan Hanımın muayene ücretini sorarak başlasanız; ya da kitaplardan elde ettiğiniz kazancı açıklayarak başlasanız daha samimi olmaz mı?

İnsan zaafları ve sistemin laçkalığı söz konusu olduğunda klinik uygulamaların sınırı kalmaz. Birisi ottan, çöpten diğeri meşhurluktan bir diğeri ise kitaptan götürebilir. O nedenle aslolan bireylerle uğraşmak değil sağlıklı bir sistem kurmaktır. Sağlık Bakanlığı bu sistemi kuramamıştır. Karşınızda mücadele edeceğiniz tek yapı Sağlık Bakanlığı’dır. Kitap sonrası acaba hiç gidip sordunuz mu bu kitap sağlık hizmetleri organizasyonunda bir arınma sağladı mı diyerek? Mümkün olmadığını gayet iyi biliyorsunuz da hekimleri neden cepheye alıyorsunuz ey Soner Bey? Sistemin pisliğini hekimlerin üzerine atmak, “bakın bu adamlar Rockefeller ailesinin kurduğu sistemin taşeronları; sizin kanınızı emen adamların bekçi köpekleri” demek size daha mı kolay geliyor? Sizin kitabınız sonrası hekime şiddetin ne ölçüde artacağını hiç düşündünüz mü? Sizler sıcak odalarınızda kahvenizi içerek yazarken acaba kaç hekim bu soruların cevabını vermek için ter döküyor hesapladınız mı?

Neyse işi tatlıya bağlayayım. Geçen gün bir arkadaşıma anlattım. Size de anlatıyorum. İnsanla uğraşmanın farklı yönlerinden size örnekler sunarak klinik uygulamaların görünür ve görünmeyen yüzlerini göstermek istiyorum.

Geçen gün bir hasta geldi; kısa süre önce başlayan öyle bir göğüs ağrısı ve öyle bir soygeçmiş anlattı ki şaşırdım kaldım. Durum şuydu: Hasta bana gerçekten doğru bir ağrı tanımlıyor (belki kitaptan okumuştu; ya da kardeşi ölmeden önce böyle bir ağrı anlatmıştı) ölüm endişesini yansıtıyordu; avukatların bir hekim hata yapsa da biz de nemalansak şiarı kulağıma bangır bangır bağırıyordu ve ben de hem hastanın endişesini çözmek, hem işimi yapmak hem de hukuk sisteminin tehditlerini bertaraf etmek istiyordum.

Doğrudan anjiyo yapmaya karar verdim ve bir de gördüm ki kalp damarlarında değil hastalık plak bile yok. Şimdi soru şu: Ben bu işi gereksiz mi yaptım? Öyle ya gereksiz yapmış olabilirim; hatta sistemle ortak çalışıp para kazanıyor da olabilirim. Sizler de bu kanıya varabilirsiniz ve bir şekilde gereksiz anjio yapıyor diye beni suçlayabilirsiniz. Peki başka ne yapabilirdim? Örneğin efor testi! Yeni başlayan ağrıda yapılmaz; diyelim ki yine de yaptım; doğruluk en fazla yüzde yetmiş ya da adam koşarken öldü. Yüzde otuzu şansa mı bırakacağım; ya ölürse nasıl açıklayacağım! Diyelim ki BT anjiyo yaptırdım; güvenilirlik taş çatlasa yüzde seksen. Ne yapacağım yüzde yirmiyi şansa mı bırakacağım ve üstelik hastaya zaman kaybettireceğim; ya işlemi yaptırmak için dolaşırken kriz geçirirse ne olacak? Diyelim ki bunları da yaptırmadım ve bir tedavi seçeneği olarak sadece ilaç başladım; öyle ya kitaplarda yeri var; kitaplar diyor ki önce tedavi başlayın ağrı geçmezse anjiyo yapın; başlayıp gönderdim; iki gün sonra hasta yakını elinde tabancayı alıp geldi; sana güvenmiştik ama anjiyo yapmadığın için hasta kriz geçirdi öldü; ben de senin canını alacağım!

Bırakın binlerce hastayı, tek bir hastada süreci doğru yürütüp, gereksiz masraf yaptırmayıp, Rockefellerin köpeği olmayıp, avukatların pençesine düşmeyip, hem de hastanın endişesini ve sırrını çözebilirseniz o Kara Kutunun tüm telif hakları size helal olsun Soner Bey...

Yeni yorum ekle

Bu alanın içeriği gizlenecek, genel görünümde yer almayacaktır.

Plain text

  • Hiç bir HTML etiketine izin verilmez
  • Web sayfası adresleri ve e-posta adresleri otomatik olarak bağlantılara dönüşür.
  • Satır ve paragraflar otomatik olarak bölünür.