Kırmızı Oda'ya açılan kapılar

Kırmızı Oda ile Türkiye farklı konseptte bir dizi ile tanıştı. Dizi kısa zamanda büyük bir seyirci kitlesine sahip oldu. Ben de bu yazıyı yazarken dizi hakkında fikir sahibi olmak için dizinin bir bölümünü izledim. İzlediğim bölüm akıp gitti ve dizi beni de içine aldı. Ama acaba neden bu dizi bu kadar ilgi çekti? İyi bir senaryo mu? İyi oyuncular mı? Özgün konsept mi? Her dizi ya da filmde önemli olan bu etmenlerden daha farklı şeylerin izleyiciyi çektiğini düşünüyorum.   Bu dizide acı var. Toplum olarak da acıyı ele alan dizileri, filmleri, kısacası dramı seviyoruz. Ancak sorabilirsiniz, sadece bu dizide mi acı var? Tabii ki de hayır. Bu dizide farklı olan bir de umut var. Umut vaat eden bir diyalog var. Acı çeken bireyler için umut ışığı görünüyor.

Dizinin önemli bir işlevinin de olduğunu düşünüyorum. Kırmızı Oda, yayın hayatına başladığı tarihten bu yana psikiyatri ve psikolojinin saygınlığını toplum nezdinde arttırdı. Psikiyatrik bozukluğu olanların damgalandığı, psikiyatrist ve psikoloğa gitmenin yadırgandığı toplumumuzda dizinin bu işlevi bence oldukça önemli. Ek olarak dizide kişisel öykülerdeki toplumsal unsurların vurgulanması da insanımızın kendi toplumunu tanımasına, kişilerde diğerlerinin acılarına temas ederek ruh sağlığını bozan toplumsal unsurlara karşıt bir tutumun doğmasını sağlayabilir.

Buna rağmen bu dizinin bir terapi öyküleri dizisi olduğunu söylemek çok zor. Çünkü dizide sağaltımcı kesinlikle psikoterapi yapmıyor. Çünkü psikoterapi bir klinik görüşme türüdür. Klinik görüşmede ise görüşmeci ve danışan arasında profesyonel bir ilişki vardır (1). Dizideki sağaltımcıyla hastalar arasındaki ilişki profesyonellik sınırlarını belirgin bir şekilde aşıyor. Sağaltımcı profesyonel yönünden çok, insani yönleriyle öne çıkan, hastalarını yargılamadan dinleyen, onlara şefkatle yaklaşan, onlarla kişisel ilişki kurmayı tercih eden, hastaların hayatında çok etkin olan bir rol üstleniyor. Tabii ki sağaltımcı bu rolüyle de hastalarının yaşamında çok olumlu etkilerde bulunabilir. Açıkçası iyileşmenin hedeflendiği ve kurulan ilişkiye dayalı bu tür bir sağaltımda neyin yararlı olduğu ya da olacağı her zaman çok karmaşık bir konudur. Bu konuda kategoriye ve kesin iddialarda bulunmak fazla indirgemeci olur.

Bense böyle bir dizi yerine ABD yapımı olan In Treatment dizisi gibi psikoterapinin çok daha profesyonel ele alındığı bir diziyi tercih ederdim. Bu dizide danışanların ruhsal işleyişleri çok daha derinlemesine ele alınıyor, bilinçdışının kişinin ruhsallığındaki etkisi vurgulanıyor. Aynı şekilde terapistin de ruhsal dünyasına giriliyor. Ancak bu dünyada sadece danışanlarıyla ilgili üzülen, “onların acılarına nasıl çözüm bulurum” diye düşünen bir terapist yok. Evliliğiyle ilgili sorunları olan, yıllarca terapiye gitmiş olmasına rağmen halen babasıyla ilgili sorunları çözememiş bir terapist var. Yani daha bütüncül bir şekilde işleniyor terapistin var oluşu.

Böyle bir dizi bize ne katardı? Öncelikle sağlık hizmeti konusunda genel olarak eğitimsiz olan toplumumuzun insanları psikoterapi süreci hakkında gerçekçi fikirler edinirdi. Hem de bizim gibi bilimsel düşünceyi benimsememiş, kuralları sevmeyen bir topluma aslında profesyonel olan bir ilişkinin de ne kadar derin olabileceği, insana nasıl yararlı olabileceği gösterilirdi. Bireyleşme sorunsalını barındıran toplumumuzun bireylerine, danışanın daha etkin olduğu bir psikoterapi gösterilerek, özerkleşmenin rol modeli sunulabilirdi. Terapistin de insan olduğu, yüce bir bilge olmadığı, birey olarak var oluşumuz içindeki ıstıraplardan bizi büyüsel güçleriyle kurtaracak bir kimsenin olmadığı, direksiyon koltuğunda kişinin kendisinin oturduğu mesajı verilebilirdi.

 

1-Sommers-Flanagan J., Sommers-Flanagan R. Clinical Interviewing.  6th ed. 2016.

 

 

PSİKİYATRİ UZMANI ÇAĞDAŞ YOKUŞOĞLU

Etiketler
Kırmızı Oda