İlaçta yüksek ateş ve biyoteknik giysiler

20 yaşlarında bir gencim ilacını bulmakta zorlandım. Komşu eczanelerin tamamını taradık. Ecza depoları arayışa geçti; meraklı bekleyiş sürerken telefon çaldı:
         “İstediğiniz ilaçtan Yalova’da 2 kutu bulduk.”

Her zaman mutlu sonla
bitmez ilaç arayışları. Genç adama sordum:

         -Son 20 dakikadır eczanedesin; bu
süre içinde senin ilacın bulundu ama iki kişinin ilacını bulamadık. Eli boş
dönen hastaları ve bu arada senin ilacının bulunmuş olmasını da göz önüne
alarak, ilaç konusunda genel bir değerlendirme yapabilir misin?

         Genç adama sanki önceden
hazırlanmasını söylemişiz; iki-üç cümleyle sorunu özetleyiverdi:

         “Esas sorun dışa bağımlılık
konusu. Ne yapıp edip ulusal/milli üretime geçmek ön koşul. O zamana kadar da
her ilacın, eşdeğerlerini mutlaka bulunur kılmak gerekli. Hekimlerimizin de
ülkemizde eşdeğeri bulunan ilaçları yazmaya özen göstermeleri geçici çözümler
içinde sayılabilir.”

-Peki dedim, yine hem
kişisel olarak hem de az önce tanık olduğun ilacını bulamadığımız hastaları
düşünerek, nasıl bir duygulanım içinde olduğunu sorsam?

         “Kendimi 3. Sınıf insan gibi
hissettim bir an; yani kişiyi o raddeye getirebiliyor bu durum. Diğer yandan
devlete olan güveni azaltıyor bence.”

Üretimin devamlılığını ve
fiyatları yabancılar belirleyince başka ne beklenene bilir ki?

Sağlık ve İlaç Sektörüne ayrılan pay artmaya
devam edecek

(Aşağıdaki altı maddeden oluşan bilgileri Deloitte Sağlık Çözümleri Merkezi - DSÇM’nin Türkçe basılmış bir
sunusundan aldım. Okurken algı yönlendirmesini de kapsadığını akılda tutmakta
yarar var diye düşünüyorum.)

2014 yılında küresel sağlık harcamalarının
%77’sini gelişmiş pazarların gerçekleştirdiğini görürüz. İlginç olan şu: Süreç
içinde, gelişmekte olan ülkelerin pazar payı 2014-2020 arası %23’den %32’ye
çıkması öngörülmüştü. Altı yılda %50 artış. Bu öngörünün gerçekleştiğini
görüyoruz. Sağlık harcamalarının yükselişinde doğal nedenler olduğu gibi, algı
yönlendirmesiyle kafaların karıştırılması da önemli bir etken. Öncelikle bir
kısmı insan kaynaklı doğal nedenleri sıralayalım:

  1. Ortalama yaşam süresi: OECD ülkelerinde 80 yıl. Rekor 84 yıl ile
    Japonya’da. İngiltere’de 81, Amerika’da 79, Çin’de 75, Hindistan’da 66 ve
    Türkiye’de 78 yıl olarak hesaplandı.

    2020 yılına girdiğimiz şu günlerde dünyada 65 yaş üstü nüfus yaklaşık
    600 milyon; yani dünya nüfusunun %10’u. Japonya’da %25, Batı Avrupa’da %20,
    Çin’de %10, Türkiye’de %9.
  2. Hastalıkların normal dışı artışı: İlaç ve aşılama yoluyla yaşamın normal
    akışına müdahale, yaşamın ortalama süresini uzatıyor, ki bağlantılı olarak yaşlı
    ve/veya hastalıklı bedenin daha çok hastalanması, küresel iklim değişiklikleri,
    hava ve suyun kalitesinin düşmesi, gıda kirliliği (genetiği değiştirilmiş
    gıdalar, zirai üretimde bilgisiz ve bilinçsiz ilaç/zehir kullanımı, hileli
    üretimler vb.), radyoaktivite hoyratlığı, savaşlar, açlık, terör, merdiven altı
    üretilen otun-çöpün ilaç diye yutturulması gibi nedenleri sayarak
    detaylandırabiliriz.
  3. Olumsuzlukların tetiklediği hastalıklara
    birkaç örnek verelim:

    Diyabet:
    Dünyadaki diyabet
    hastalarının sayısı yaklaşık 400 milyon. Örnekse her 4 Çinliden 1’i diyabet
    hastası ki Çin’deki diyabet hastası sayısı, Türkiye nüfusunun 5 katı.
    Türkiye’de oran %10.

    Kanser: Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ) verilerine göre, 2018'de kanser
    vakaları en büyük hastalık ve ölüm nedenleri arasında yer aldı. 2018 yılında
    dünyada yaklaşık 18,1 milyon yeni kanser vakası ortaya çıkarken, 9,6 milyon
    kişi de kanserden yaşamını yitirdi.

    Astım: Dünyada yaklaşık 300 milyon kadar astımlı hasta olduğu tahmin
    edilmektedir. Ülkemizde ise yaklaşık her 12-13 erişkinden biri ve 7-8 çocuktan
    biri astım hastasıdır. Eğer veriler doğruysa ülkemizdeki astım hastası oranı
    dünya ortalamasının iki katına yakın. Kişisel kanım, ülkemize özgü oranların
    yanlış olduğu yönünde. (Bu konu başlı başına incelenmelidir. Örnekse, astım
    tanısı konulmadan geri ödemesi kısıtlanan ilaçlar için hekim ilaç kullanım
    raporuna ‘astım’ da ekleyiveriyor.)

    Depresyon: Son on yıl içinde depresyon ilaçlarının beş kat arttığı
    söyleniyor. Sanırım SGK reçeteleri bazında hesaplanmış. Özel reçeteler hesapta
    yok. Birçok insan ileride kendisine ya da çocuğuna bir zorluk çıkar mı diye
    ilaçlarının kayda geçmesini istemiyor, parayla alıyor.
  4. İlaç harcamaları: Dünya çapında yıllık ilaç harcamaları 2018’de
    yaklaşık 1,6 trilyon dolara çıktı. Tedavi alanına göre en büyük pay kanser
    ilaçlarında. Ülkemizdeki duruma bakarsak; 2018 yılında
    SGK'nın sağlık giderleri 91,5 milyar liraya yükseldi. (Bir önceki yılla
    kıyaslarsak ilaç harcamaları yüzde 23,1'lik artışla 30 milyar 989 milyon
    TL'ye, ilaç dışı tedavi harcamaları ise yüzde 15,3'lük artışla
    59 milyar 92 milyon TL'ye ulaştı.)
  5. Jenerik ilaçlar: Jenerik ilaçların toplam ilaç harcamaları
    içindeki payı artıyor. Az gelişmiş ülkeler için bu iyi bir şey. 2012’de %27’den
    (261 milyar dolar) 2017 itibari ile %36’ya (421 milyar dolara) ulaştı. (Jenerik ilaç: Orijinal ilaçla aynı etken maddeyi,
    aynı miktarda içerirler. Biyoyararlanım yönünden eşdeğerde kabul görürler.
    )
  6. Medikal
    teknoloji:
    Medikal teknoloji
    satışlarının 2013’de 363,8 milyar dolardan 2020’de 513,5 milyar dolara çıkması
    bekleniyor.

                                                        ***

Sağlıkta akıllı giysiler dönemine girerken ot-çöp meselesi

         Deloitte Sağlık Çözümleri Merkezi’in sunusunda “Kendini izleyen/ölçen bireyler
kendilerini korumaya kararlı”
saptamasıyla önemli bir algı bombasını boca
ediyor zihinlere. Ve devam ediyor
algı saldırısı: “Sağlıklı kalmak için
daha fazla zaman, enerji ve para harcamaktalar. Hastalar hastalandıklarında
belirli tedavileri talep ediyor, gerekirse bunun maliyetini kısmi de olsa
karşılamaya gönüllüler.”


         Ancak maliyetin bir bölümünü
karşılamak ‘katılım payı’ olarak
kalsa sorun yok. İnsanlar medya reklamları, kapılarına kadar gelen uzman(!)
tanıtımcılar, internet satışı diye tabir edilen, ruhsatsız haplara, çöplere,
arkadaş tavsiyelerine dünyanın parasını ödüyorlar. Hatta uzmanlığı kendi
küpünden menkul birisi çıkıyor sözde bir kitap yazıyor ve otları, çöpleri,
b.kları övüyor. “Kara Kutu” mu neymiş? Laf aramızda okuma oranı
çağın çok gerisinde olan bir topluma ancak böyle kötülük yapılabilir.

                                                        ***

Biyo-teknik giysiler

         Bu arada çokuluslu teknoloji devleri
devrede; “Tele-tıpla gerçekleşen klinik e-viziteler yoluyla ulaşım ve
bekleme sürelerinin kısaltılması, düzenli iletişimin sağlanması ve fiziksel
muayenelerin uzaktan yapılmasına olanak tanıyan dijital tanı araçları sağlık
hizmetlerinin verimliliğinde kökten değişim sağlar”
yönlendirmesiyle,
teknoloji devriminde yaya kalmış ülkelerin yeni elektronik cihazlar almasını
önermedeler.

         Nedir bu biyo-teknik giysiler?Giyilebilir teknolojiler ile insanların nasıl
yaşadığı ve sağlıkları ile nasıl ilgilendikleri takip mi edilecek? Bu konudaki
öngörü şöyle:

         “Tüketiciler ve hizmet
sağlayıcıların çoklu cihazlardan gelen bilgileri kusursuzca bütünleşmesi (entegre
etmesi), kişinin kapsamlı bir profilinin oluşturulmasını sağlar. Giyilebilir
teknolojilerin kullanımı artık formuna düşkünler ve sağlıklı yaşam
fanatiklerinin ötesinde yaygınlaşır; geniş kitleler tarafından kullanılır.
Belirli alanlara yönelik, medikal maksatlı kullanılan giyilebilir cihazlar
artık uygun fiyata alınabilmektedir. Doktor ve hasta arasındaki yeni işbirliği
farkındalık, kendi sağlığını koruma ve önleme üzerine kurulur ve eski
geleneksel yaklaşımın yerini alır.
(Deloitte Sağlık Çözümleri Merkezi)”

Kulağa ne hoş geliyor değil mi? Eh yapay zeka da geliştirilmekte olduğuna göre her eve ameliyat da yapabilen bir robot almaya sıra geldi demektir!
       Tabii ki teknolojiye hayır diyecek değiliz ama buradaki sorun, aynı bir yıllık asgari ücret tutarı kadar parayla cep telefonu almaya benziyor.
Oluşturulmak istenen algı ne ilk ne de son. Tümden eğitime tabi tutulmamız gerektiğine inanıyorum. “Parası olan alır, memlekette demokrasi var” gibi yarım ağızla söylenenler fikirden sayılmaz. Hem adama sorarlar “parayı nerde, nasıl kazandın” diye. Sorulmalı! Kaldı ki bugün ülkemizde tıbbi görüntüleme cihazları zaten rekor düzeyde. Aklımızı başımıza almazsak uzak değildir, ilkokul öğrencisinin arkadaşına: “Aaa senin biyo-teknik giysin de mi yok?” demesine!?
***
 Sonuç: Biz ilaçta fiyat artışını, ilaç yokluğunu, ‘pansuman’ çözümleri tartışırken elin oğlu parayı nasıl kıracağını planlamayı sürdürüyor.

Ecz. Arif Yayla

Yeni yorum ekle

Bu alanın içeriği gizlenecek, genel görünümde yer almayacaktır.

Plain text

  • Hiç bir HTML etiketine izin verilmez
  • Web sayfası adresleri ve e-posta adresleri otomatik olarak bağlantılara dönüşür.
  • Satır ve paragraflar otomatik olarak bölünür.